
Takip edenler bilirler, sevgili
Esra ile bir görüşme ayarlayarak bebileri biraraya getirmeye karar vermiştik. Fakat benim kanal tedavisi olmayan çalışan ve daha sonra "Ben sıkıldım buralardan. Her taraf karanlık, gün ışığı görmek istiyorum" diyerek bizlere veda eden dişim yüzünden biraraya gelememiştik. Aradan geçen süreden sonra güç bela tarihleri de denk getirerek en sonunda kavuşmaya karar verdik. Verdik ama ben karşı tarafı az buçuk bilirim ve tahmin edin Esra nerde oturuyor?! Karşıdaa!!! İtiraf ediyorum Esra'ya da durumu çaktırmadan adres alarak acaip bilgiç havalarda direksiyona geçtim. Bir noktaya kadar çok başarılı geldim. Sizi bilmiyorum ama ben bilmediğim adrese doğru yol alırken hep sağdan, mümkünse 60km hızla gidiyorum. 3-5 korna sesi ile nedense bana el sallayan insanlar (Herhal çok şirinim!!) yanımdan geçerken Esra'nın söylediği ama aslında o olmayan yol ayrımına geldim. Şimdi anlamayanlar için anlatıyorum: Biri size yol tarif ederken " Çankaya-Kavaklıdere" levhasından içeri gireceksin der ama siz yolda ilk gördüğünüz "Kavaklıdere" levhasından saparsanız ve gideceğiniz yer Çankaya tarafına daha yakınsa " Hayydaaa??!!!" der misiniz veya deme niyetinde olur musunuz? Ben de

yaşanan durum, aynen bu durumdu. Ama yer Ankara değil İstanbul. Durum trajik vakaa olma yolunda ilerlerken, bir sitenin hayırsever ve sevimli güvenlik görevlisi bana yardımcı olarak yolu tarif etti. Bu sefer doğru yerden dönerek Esra'cığıma kavuşmama ramak kalmışken, karşımda bir yol ayrımı... Valla bu kısım adres tarifinde yazmıyor Esra. "İçgüdülerine güven" demiş büyüklerimiz ama galiba benim büyüğüm bunu söylerken "Mantıklı düşün kızım!" demeyi unutmuş. Kız bana diyor ki yokuş çıkacaksın, ben gidiyorum düz yolda... İşin tam salaklığı, arkama dönüyorum, bakıyorum: yokuş yukarı çıkan bir yol var ve ben hala ters yönde gidiyorum. Neyse gene hayırsever vatandaş tarzında yardım aldıktan sonra doğru yola girdim, yokuş yukarı çıktım ve göbekten döndüm. Site karşımda duruyor. Bir de benle dalga geçer gibi koca koca bloklar halinde. Neyse güvenlikten geçt

im. Arabayı park ettim. Daireyi buldum. Veee... Şimdi burda bir "es" veriyorum. Bloglar vasıtası ile tanışıp, buluştuğumuya karar verdiğimiz zaman benim mideme kraplar giriyor heyecandan. Çünkü açıkcası yazılardan ve mesajlardan ben gözümün önüne belli bir imaj çiziveriyorum. Yaşadığım heyecan "Doğru tahmin etmiş miyim veya doğru tanımış mıyım?" heyecanı... "Acaba beni nasıl bulacak?" heyecanı... Bu heyecanın ilkini
Özlem'de yaşamıştım. Umarım bu heyecanı sık sık ve çoğalarak yaşarım ve yaşarız... Şimdi kaldığımız yerden devam ediyorum. Arkadaşlar bunu söylemek zorundayım:

Esra, çok güzel bir hatun...Tarzı olan güzellikte. Ve hemen arkasından karşımda şirincik birisi
geldi. Böyle alıp kucaklamak isteyeceğiniz tarza birisi.
Selda... Selda'nın ben de yeri çok ayrıdır. Biraz geç hatırlamakla ayıp ettim ama kafa o kadar meşgul ki... Selda benim tariflerimi yapan ilk arkadaşım. Hatta bu durumu Dino benden daha iyi bilir, çünkü Selda'nın o sayfasını gözüne sokmuştum. Her ikisi birbirlerini "Bebek Kokusu"ndan tanıyorlardı. Bu ikilinin sohbetlerine tanık olmak, o güzel kadının yaptıklarının lezzetine doymak ve benim bıdı bıdılarıma gülümseyerek katlanmalarına tanık olmak çok ama çok mutluluk vericiydi. Hele ki İlke dünyaya bedeldi. Kesinlikle en kısa zamanda Bebi ile biraraya gelmeliler. Artık sizle nasıl resimler paylaşıyoruz bilemiyo

rum. Bu arada fark ettim ki benim kem kaderim ,kara talihimde olan;Esra'nın yaptıklarının hepsini yiyemiyorum. Geçen sefer hiçbirini yiyememiştim, bu sefer de gelen telefonla erken kalkmam gerektiği için pastayı yiyemedim. Allahım neden yaa??!!! Neyse artık bir sonrakine diyelim. Dönüş yolum artık o bölgenin uzmanı (!) olduğum için daha kolay oldu. Köprü yolunda o yağ gibi giden trafikte keşke dedim pastayı yüzsüzlük içinde yanıma alsaydım. Fren ve gaz pedallarına basmaktan ayağım bir süre sonra kendini kaybetti. Bu trafik nereye kadar gider? Sonucu ne olur? Bir gün yollar çöker mi? gibi sorular içinde İzmir'i hayal ettim... Ahh İzmir ahh!!!