31 Aralık 2007 Pazartesi

Eski Yıl Yazısı...

Bugün önemli bir gün mü? Bilmiyorum. Hani hep hayatımın dönüm noktalarından bir dediğimiz bir gün mü? Eğer öyleyse ben o günü 35 yıldır yaşıyorum. Her 31 Aralık günü melankolik bir mutluluk içinde gitgeller yaşıyarak hemen bir değerlendirme derdine düşüyorum. Özellikle Şebnem Ferah'a takıldım bu aralar. Son bir haftadır şarkı sözlerinin içinde sanki bana geçen yılımın değerlendirmesini yapmamı kolaylaştıracak kelimeler saklamış gibi deli gibi dinliyorum ve bulmaya çalışıyorum. Aslında bu 2007 yılının yazısı kendimden ziyade size yazılmış olacak. Sadece size... Kazandıklarım, kaybettiklerim... Hayatıma hoşgelenler ve hayatımdan yolcu ettiklerim...

Tam bir yıl önce bugün sayfamı açmıştım. Neler olacağını bilmeden... Düşündüğümde kendi kendime yaşadığım o heyecan beni şimdi gülümsetiyor. Uzun gibi gözüken ama kısacık süren bir yılın ardından bu satırları sizleri, yüzlerinizi ve isimlerinizi düşünerek yazıyorum. Kendi kendime iken beni kendinize ait o koskocaman dünyalarınıza aldınız. Bana süprizler hazırladınız, beni ağlattınız ve beni mutlu ettiniz... Teşekkürün farklı bir boyutu yaşıyorum kendi içimde... İyi ki var oldunuz... Hayatıma hoşgeldiniz... Hayatımdan yolcu ettiklerim ise daima gülümseyerek hatırlanacak. Yaşanmış ve yaşanmamışlıklar adına...



Geçmişte sayfalar dolusu yazardım. Her senenin başında bir dolu kararlar alır, geçirdiğim yılın acımasızca eleştirisini yapardım. Artık yapmak istemiyorum. Yaşadığım geçmiş ile barışmak ve gelecek ile ilgili geleni gülümseyerek karşılamak istiyorum ön yargısız...



Aslında tek kararım; su gibi duru olmak ve hep akmak...



Sizi bilmem ama ben karar verdim
Su gibi duru olup hep akmaya
Başka sular tanıyıp hep çoğalmaya
Dalgalanmaya taşmaya
Son günlerde çok düşünür oldum
Zor zamanları çabuk atlatır oldum
Yalnız mıyım insanlar içinde
Arkadaşlarım aşklarım içinde
Yara aldım bundan iki yıl önce
Hiç susmadım şarkı söyledim günlerce
Artık kısa cümleler kuruyorum
Sevdiklerim sevmediklerim yanımda
Kabullendim her şeyi olduğu gibi
Yola çıktım yarınlara
Son günlerde çok düşünür oldum
Zor zamanları çabuk atlatır oldum
Bakıyorum aynaya her gece
İçim rahat biraz yorgunum sadece


Hayatıma giren herkese yaşanmış her şeye
Teşekkürler büyüyorum sizinle...

















Kurduğumuz ve kuracağımız bütün cümlelerin kalplerimizin sıcaklığından gelmesi dileği ile...


Mutlu Yıllar...







Devamını okuyun...(Read more...)>>

16 Aralık 2007 Pazar

Hayırdır İnşallah!! Yeni Tarif Var...

Bu tarifte bir problem var. Ne zaman yazamaya karar versem, terslikler peşisıra geliverdi. Son 10 dakika önce bilgisayarın başına geçtiğimde aldığım bir telefon haberi ile zıvanadan çıktım. Kim daha inatçı bilmiyorum... Yazılmamak için inat eden tarif mi? Yoksa yazmak için azmeden ben mi? Umarım bu tarifi yayınlamak hayırlı ve uğurlu gelir, hem de vatana ve millete... Vallahi korkuyorum bu tariften yaaa...

Son dakika: Son cümleyi yazarken Bebi'nin ayağı kaydı ve yere düştü...

Kitchen Aid ile Vişneli Müfin
















12 adet müfin
Hazırlanma süresi: 40-45 dk
Servis süresi: 15 dk

Gerekli malzemeler:
  • 225 gr elenmiş un
  • 115gr eritilmiş ve soğutulmuş margarin
  • 175ml süt
  • 2 yumurta
  • 175gr pudra şekeri
  • 250 gr dondurulmuş vişne (Çözülmemiş)
  • 100dr damla çikolata
  • 2 + 1/2 çay kaşığı kabartma tozu
  • 1/2 çay kaşığı tuz
  • 1 poşet vanilya

Fırın 180 derecede ön ısıtma yapılır. Un, kabartma tozu ,tuz mikser haznesine konur. Pudra şekeri ilave edilip, ortası havuz şeklinde oyulur. Havuz kısmının içine yumurta, eritilmiş yağ, süt ilave edilerek mikserin 2. hızında 30sn süreyle karıştırılır. En son vişne ve damla çikolatalar el ile karıştırılarak ilave edilir. 12'lik mufin kalıbına paylaştırılır ve 35dk fırında pişirilir.


Peçete'den notlar:

1. Yukardaki müfin tarifinin orjinali Kitchen Aid Yemek Kitabında yer almaktadır. Türkçe olarak Kitchen Aid satan yerlerde bulabileceğiz bu kitaplar soslar, makarnalar, ana yemekler, pasta, krema gibi 150 adet tarif var. Malzemeler istediğiniz değişikliği yapabiliyorsunuz. Tavsiye ederim.

2.Tarifi Kitchen Aid dışında herhangi mikser ile de yapabilirsiniz. Önemli olan çiğ hamurun çok karıştırılmaması. Yaklaşık 1-1,5 dakika çırpmak yeterli oluyor.

3. Bebi'yi merak edenler; yaklaşık 1 dakika ağladıktan ve düştüğü yeri dövdükten sonra yoluna devam etti.


Devamını okuyun...(Read more...)>>

8 Aralık 2007 Cumartesi

Kanat Oldun...

Sen mi bana geç kaldın, ben mi sana erken geldim bilmiyorum. Ben demistim kanat oluyor dokunduklarım. Sen de bir kanat buldun kendine, özgürsün artık... Yorulursan, gel yamacıma... Gri bulutlardan korumaya çalışırım seni. Sarılırım sana kocaman... Ne olursa olsun beklerim ben seni...

Ama,

Kanatların var artık senin...


Devamını okuyun...(Read more...)>>

5 Aralık 2007 Çarşamba

Kürkçü Dükkanı Nerde?

Yazdım, yazacağım derken günlerin hızlı gidişatına gene kendimi kaptırdım. Bir taraftan bloga yazı koyamadım endişesi ve suçluluğu taşırken, diğer taraftan da yaşadıklarımı kaçırmamak adına notlara devam ettim. Gene yoğun duyguların yaşandığı bir dönemden geçtik. Esra, Kevgir, düğün, fuar, Isparta şeklinde konu başlıkları oluştu. Hayatın devam ettiği gerçeğini içimize sindirmeye çalıştık. Ve gene yollara döküldük. Tukkan (Punto Amca, en kısa zamanda açıklaması geliyor.), ev ve fuar alanı şeklinde kendime bir üçgen oluşturdum.

Evde herşey yolunda demek isterdim ama Bebi'nin artık bir birey şeklinde takılmaya başlaması ve hatta giyinip evden kaçma girişimleri (Duyurulur; boyu uzamış!!!) bizler tarafından hemen değerlendirmeye alındı. Arkadaşlar, itiraf ediyorum; büyüyüyen bir oğlum ve o büyüdükçe küçülen bir ben var. Peşinden yetişmeye çalıştıkça arkadaş daha da hızlanıyor. Bu arada kendileri son bu halde bulundu, gerisini siz düşünün artık... Hala şirin buluyor musunuz bilmiyorum ama Bebi bu resmin çekilmemesi için suratına, çığlıklar eşliğinde inanılmaz şekiller verdi. Anne de inatçı keçi, resimlerini çekti durdu... Son karede, herkes çikolatalanmıştı...

Tükkan bu aralar tam "Deli kız'ın çeyizi" şeklindeydi. "Yeşil Elma" yapımcısı Filiz Erdoğan'ın düğünü için 600 adet düğün kurabiyesinin yanısıra bir de Sezer Sezar'ın yeğeninin düğünü araya sıkışıvermişti. Azmettik ve başardık. 1 hafta içinde 600 kurabiye, 7 katlı maket düğün pastası ve 300 kişilik dilim pasta... Oldu mu? Oldu ve oluyor... Bu arada başa gelenleri ayrıca yazacağım. Şimdilik sadece maket pastanın straforunu göstermek ve Sezer Sezar'ın bu straforu gördüğünde söylediği sözleri yazmak isterdim ama hepimizin sağlığı için sadece maketi göstermek ile yetiniyorum. Maket'in yanında gördüğünüz Sevgili Özlem... İşlenmeye hazır cevherdir kendileri. Ama bizden önce birileri keşfetmiş, "Arka Sokaklar" da oynuyor. Kurabiyeler üzerinde çok emeği var. Kendisine teşekkürü borç biliriz... (Tütüm ve The Ogretmen, sizleri asla unutmadım...)

Fuar kısmı için bir alttaki yazı aslında güzel bir özetti. Bu özette eksik kalanlar ise bizi ziyarete gelenlerdi. Sevgili Pastalila, Selen ve ismini alamadığımız ama bizi bloglardan takip edenler. Ayağınıza sağlık, tatlı yorgunluğumuzu bizlerle paylaştınız... Geldiğiniz için teşekkür ederiz.


Şimdilik bu kadar, bir de bugün muffin tarifini yetiştirirsem kendime kocaman bir aferin vereğim. Siz ne dersiniz?
Peçete'den not: Başlık için Punto Amca'dan alıntı yapılmıştır. Teşekkür ederiz.


Devamını okuyun...(Read more...)>>

30 Kasım 2007 Cuma

Sesim Geliyor Mu?

Nerdeyiz?
Fuardayız...


Ne yapıyoruz?
İtina ile topuklu ayakkabı giyip, topuk kırıyoruz.
"Merhaba, Hoşgeldiniz" diyoruz.
Yan komşudan pizza aşıyoruz.
Savaş boyaları şeklinde makyaj yapıyoruz.
Günde 15 defa Tütü ile konuşup, hasret gideriyoruz.
Burcu ile birbirimize bakıp "ahh" çekiyoruz...
Çikolata yiyip, her seferinde "bu son" diyoruz...

Cumartesi ve Pazar bu durumlarda gelişme olur mu , bilmiyorum. .
Bake Shop olarak ordayız. Sizi de bekleriz...







Devamını okuyun...(Read more...)>>

26 Kasım 2007 Pazartesi

Veda...

"Öyle uzak ki yerin, uzakları aşıyor.
Bütün özlediklerim benden ayrı yaşıyor.
Ya herşeyim ya hiçim sorma dünya ne biçim
Bir kördüğüm ki içim, çözdükçe dolanıyor."

Senin haberin geldiğinde radyoda bu şarkı çalıyordu.
Ağladım.
Şarkı bitti, benim ağlamam bitmedi...
Mekanın cennet olsun... Biz gelene kadar sen masayı hazırlarsın di mi Esra??...


Devamını okuyun...(Read more...)>>

8 Kasım 2007 Perşembe

Özlem'den Size Mesaj Var...

"Özlem "Bir Maceraydı Yolculuğun..." gönderinize yeni bir yorum yaptı:

Merhabalar,

Bu kadar uzun bir süre sonra yazdığım için ne olur affedin beni.Anne olanlar beni anlarlar sanırım.En başta bu güzel günümüzde bizim yanımızda olan ve gözyaşları içinde okuduğum, hayatım boyunca benim için en önemli ve değerli olan oğlumu kucağıma aldığım anları bizim için ölümsüzleştirdiğin ve bu kadar güzel duygu dolu bir yazı ile bize hediye ettiğin için sonsuz teşekkürler canım arkadaşım.
Ayşem benim adıma duygularımı sizlere iletmiş olsa da ben hepinize tek tek güzel dilekleriniz için teşekkür ederim.Sevgi, mutluluk ve gülücükler hep yanınızda olsun...
Özlem"


Devamını okuyun...(Read more...)>>

5 Kasım 2007 Pazartesi

Sanırım Siteye Yeni "Yazı" Yazdım...

İsterdim hergün yazı yazabilmek ama süreç içinde bu amacıma ulaşamadım. Yazı yazmadığım zaman hayatın beni beklemediğini ve devam ettiğini, unutmamak için küçük notlar almam gerektiği bilincinden yola çıkarak en sonunda gecenin bir vakti, herkesi uykuya göndererek yerimi aldım. Kahvemi hazırladım, müzik de tamam. Gerisi artık parmaklarımın ucunda;

Bir kot pantolunun cebinde geldiler. Aslında tektiler, açınca üç parça oldular. Şu bir ay içinde yaşananları incelediğimde, ne zaman keyiflensem birşeyler ters gidiyor ve ne zaman canım sıkkınsa birşeyler olumlu gidip beni gülümsetiyor. Bu gelenlerin zamanlaması muhteşemdi. "Bıdı bıdı" şeklinde Tütü'ye birşeyler anlatıp, beni sakinleştirmesine izin vermediğim bir vakitte bana uzatıldı bu gelenler. Evirdim ve çevirdim. Açtım. İçinden inanılmaz güzel bir koku burnumu gıdıkladı. Resmen kıkırdadım ve keyiflendim. Ve içinden küçük ama içi kocaman olan, sıcacık notlar çıktı. Şimdi onlar benim birşeyler hayatımda ters gittiğinde avucumda sıkıca tuttuğum ve bana asıl sahiplenmemiz gereken duyguları gösteren, daima yanımda taşıdığım "Hatırlatma Notu" olarak adlandırdığım bir parçam. Peki yaratıcıları nerdeler; uzakta ama yanıbaşımda... Gelinciğim, Gretel'im (Hansel ile bağlantınızı pek merak ediyorum!) ve Süprizlerin kadını... Teşekkür için geç kalmadım umarım... Ellerinize sağlık...


İtiraf etmem gerekirse ziyaret aşaması ben de biraz korku ile karışık heyecan yarattı. Daha önce Berceste ile yaptığım konuşmalarda kendisinden biraz çekindiğimi de söylemiştim. Bahsettiğim kişi Tukkan'dan içeri girdiğinde elim ayağıma dolaştı. Bana sarıldı. Sıkıca kucakladı. Sevgili Suzi ve GeTe Merve ise biraz şaşkınlıkla sahneyi seyretti. Ve sonunda Punto Amca karşımızdaydı... Onunla tanışmak ve sohbet etmek; hayatımıza farklı bir pencere açılmasını ve bu açık pencereden inanılmaz anıların, sohbetlerin ve hoş gülücüklerin duyulmasını sağladı. Biz sohbetine doyamadık. Gitmesin istedik. Tekrar geleceğine söz verdi. Onun arkasından bakarken, bütün olumsuzlukluklara, çirkinliklere, haksızlıklara rağmen yüreği bozulmamış ve inançlarından vazgeçmemiş bir gazeteci ile tanışmanın ne kadar büyük bir şans olduğunu düşündüm... Punto Amca; her zaman bekliyoruz... Fotoğraf notu: Punto Amca'nın gözünden bizim dükkan...


Zaman sıralaması aslında biraz karışık oldu. Tom Jones'tan önce araya muffin ve baklavanın girmesi gerekiyor. Sevgili Arkadaşlar çok üzgünüm ama bir Kitchen Aid'im var. Kendisini alırken onla yapılabilecek yemeklerin olduğu bir adet yemek kitabı hediye ettiler. Teknik açıdan kendisi mevcut mikserlere göre farklılık gösterdiği için tariflerde ona göre değişiyor. O kitaptan yaptığım tarif en yakın zamanda yayında olacak. Farklı markalar ile ilgili sonuçlarda mutlaka sizinle paylaşılacak. Ben muffinlerle uğraşırken, benim Sevgili Güllüm gitmiş , baklava yapmış. Ben muffinlerimi yere göğe sığdıramazken, canım benim küçük bir borcam içinde " Ben de baklava yaptım" dedi. Benim gözler yerinden fırladı. Hemen tadına baktım ve muffinleri kimsenin hatırlamıyacağı, uzak bir köşeye kaldırdım. Yani olayın özü; muffin tarifinden sonra baklava tarifi geliyor.


Tom Jones'a gelmek o kadar kolay olmayacak sanırım. Çünkü araya "Yeşil Elma" girdi. Olur mu, olmaz mı derken oldu... Tütü'ye sürekli olarak "Benim ne işim var?" şeklinde söylenirken kendimi canlı yayında buldum. 48 saat uykusuz halde hem de... Saz ekibi ve ben şeklinde mutfağı birbirine kattık. Tamam dedim beni artık çağırmazlar diyordum ki sonraki cuma gene ordaydık. Bu sefer hem biz hem de Oktay Usta dağıttı. Kısacası her cuma mutfağı dağıtmak üzere ben ve saz ekibi Oktay Usta'ya misafirliğe gidiyoruz. Ben, bizden vazgeçsinler diye elimden geleni yapıyorum ama hala sonuca ulaşamadım... Hadi hayırlısı şeklindeyiz.

GeTe Merve'nin bir siparişi için 4 hatun kişi toplanmış. Komşular zaten "Nöbetçi Kurabiyeci" şeklinde tükkandan kafalarını uzatıyorlar. Masanın üzerinde süslenmeyi bekleyen 60 kadar kurabiye... Şimdi Tom Jones ve Royal Icing zamanı... The Ogretmen'in esprileri, Gete'nin soruları, Sezer Sezar'ın sukuneti ve Tütü'nün yorumları ile kahkahalarla gece vakti kurabiyeleri tamamladık. Sonlara doğru olayın akışına kendini kaptıran arkadaşlar büyük bir ciddiyette mermer masanın üzerini süslemeye başladılar. Gönül isterdiki masanın o bölümlerini kesip saklayalım ama mermer ile gönül aynı paralellikte düşünmüyorlarmış. O geceden bize kalan ise resimler oldu.


Şimdi tekrar "Yeşil Elma" olayına dönmek istiyorum. İlk canlı yayından tekrar tükkanımıza döndük. Hem keyifliyiz hem de heyecanlı. Sonra gözlerime inanamadım. Önümde bir pasta ve çevremde güzel ve bir o kadar da yürekleri kocaman olmuş insanlar. Bu insanlar sadece o gün değil meğerse ilerleyen günlerde de önemli işlere imzalar atacaklarmış da benim haberim yokmuş... Bir pasta ve bir yeşil elma... Çok güzeldi çok...

Şimdiye kadar yazdıklarımı okuduğumda hayatımızda aslında ne kadar büyük değişiklikler oluyor diye düşündüm. Bu değişikliklerin bazen içindeyiz, bazen dışında... Bazen yakalıyoruz, bazen de ellerimizin arasından kayıyor. Bazı değişiklikleri hiç yaşamak istemiyoruz. Şehitlerimizin haberi yüreğime düşmüştü. İçim çok acıdı. İtirafların sonu gelmez bu gece; erkek evladı sahip olduktan sonra farklı duyar farklı hisseder oldum bu haberler karşısında... Üzülüyordum, artık daha da üzülürüm oldum.Yaşadığım panik değildi. Oğlumun, benim kanımız feda olsun bu vatan için ama cesurca, göğüs güğüse çarpışırken... Haince bir pusuda olmasını yediremedim kendime... Allahtan tekrar rahmet dilemekten ve mekanları cennet olsun demekten başka ne diyebilirim, bilmiyorum...

Arada bir Ankara yolculuğu. Suzi'nin mesajı ve Tütü'nün telefondaki sesi... O haftasonu dökülemeyen gözyaşların bir kısmı vedalaştı benle... Sesini duymak istedim ama ulaşamadım. Ben de bir mesaj attım ona; "Can dostum, uzağım ama yanıbaşımdakim, sıcaklığım..." diye başlayan, "Güzel günler bizi bekler di mi Günebakan'ım?? Söyle onlara fazla uzakta durmasınlar ki hemen ulaşabilelim..." diye biten... Bundan 3 ay önce bu resmi senin için çekmiştim. Dino'nun şaşkın bakışları altında, çığlıklar içinde... Sonra çekindim, pek de beğenmedim açıkcası. Göndermedim sana. Gönlüm gönlüne olan borcu nasıl öder bilmiyorum... Sayende hafifledi hem de çok hafifledi...


Küçüğümün ile Güllüm yani anne-kız birer gün arayla doğdular. Açıkcası çocuklar olduktan sonra anneler olarak bizim doğumgünümüzün anlamı ve kutlanması konusunda çalışmalar eskisi kadar yoğun olmuyor. (Not: Dino'nun yaptığı organizasyonlar ve Memo'nun hediyeleri bu kapsama girmemektedir. Kendilerine okuduklarını tahmin ederek sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz. Değil mi Güllüm?) 31 Ekim Güllüm'ün doğumgünüydü. İyi ki seni tanımışım desem tanışma faslını anlatmak gerekecek. O kısmı geçiyorum. Ama hayatıma kattığın renk, keyif, zaman zaman huysuzluk ama karşılıklı, kısacası her dakikası için teşekkür ederim. Ve 01 Kasım Küçüğüm'ün doğumgünü. Haftaiçine denk geldiği için kendi aramızda ufak bir tören yaptık ve çok eğlendik. Özellikle Kerem, AyşeNaz ve Zeyneb'in pastaya gösterdiği ilgi çok sevimliydi. Peki ben yaptığım pastayı beğendim mi? Pek sayılmaz... Asıl curcuna Cumartesi gününe saklanmıştı. O zaman kalabalık bir kadro ile parti yapılacaktı. Menüyü belirledik. Ve geri sayım başladı.


Cuma günü "Yeşil Elma" dan hemen sonra tukkana dönüp, hummalı bir çalışma başladı. Küçüğümün doğumgünü için pasta, minik muffin ve tartoletler, resimli kurabiyeler... Gene bir ekip çalışması söz konusu oldu. Sezer Sezar, cuma akşamı geç saatlere kadar benimle beraber çalıştı. Ama asıl ekip cumartesi günü geldi. Şimdilik kısaca bir geçiş yapıp, asıl süprizi ayrı bir yazı olarak yazmak istiyorum. Cumartesi günü erken kalkıp Bebi'yi Dino'ya uykuda ve sağlam teslim edip yollara düştüm. Dikilitaş'ı şu aralar kazmakla meşguller, yeni baştan kaldırımlar yapılıyor. Yol daralmış durumda ve daralan yolda hala karşılıklı trafik akmakla meşgul... Karşıdan araç geliyor, ben de geliyorum. Benim arabanın yarısı geçti. Diğer yarısı geçmek istemedi. Hatta o sırada park halinde olan bir Renault marka araba ile canı tokuşmak istedi. Eee özlemişler birbirlerini... Arkadan bir ses geliyor. Aynadan baktım; benim arka tamponun olduğu kısım sokak ortasında. Durdum ve indim. Manzara güzel. Polisler geçmiş oldun dedi. Ben tamponun üstünde zıplarken hızla uzaklaştılar. Bu kısmı hala çözebilmiş değilim. Neyse şöförü bulduk, masraf 100ytl. Ne hoş... Ben önde, adam arkada benim kaporta ile gene düştük yollara. Tukkana geldik. Pazardaki abiler " Yenge , ne oldu?" sorularına karşılık, "arabanın tarzını pek beğenmiyordum. Bu değişiklik iyiy oldu" şeklinde cevap aldılar. Neyse vurulan abiyi gönderdik, tamponlu bölgeyi komşu dukkana koyduk ve işe koyulduk. The Ogretmen gelmiş, ders var. Vildan geçerken uğramış, Tütü'nün ablasıyla işi olduğu için geç gelecek. Valla durum iyi gibi... Pastaları ganajlayacağız, tartoletlere krema yapacağız, süslemeler yapılacak ve ben sonra yollara düşeceğim. Ayşem'in iç sesi: "Yetişir, değil mi? Yetişir... Aaaa kapıda Yelda var. Ne güzel yedek kuvvet geldi. Geldi de benim burda olduğumu nerden biliyor? Işıl bana bağırıyor, niye gelemez mi diye ama bu işte bir gariplik var. Neyse amannn boşver. O şimdi bana bir pastacı kreması yapar, süper olur." İç ses bunları söylerken Yelda ile aramızda gelişen monolog (!)


- Yelda, sen benim burda olduğumu nerden biliyordun?


- .........


- Kızım, tavana bakmasana, söyle nerden biliyordun?


- ........


- Ay bakma öyle, tamam vazgeçtim. Ben çöpe gidiyorum...

- .......


İşte bu kısmı ve sonrasında yaşananları bir sonraki yazı için saklıyorum...


Sonuçta Sezer; pişirmede ve kesmede, Işıl ve Vildan; modellemelerde, Yelda; tartoletlerde, Burcu; resimli kurabiyelerde, Berna; hızır gibi yetişen beyaz çikolatası ile tam bir ekip çalışması sergilediler. Onlar sayesinde herşey dörtdörtlüktü. Çok teşekkür ederim şekerlerim sizlere... Ve biz 2'de partide olmamız gerekirken saat 3 civarı köprü yollarında şarkılar söylerek, kucağımızda pasta gidiyorduk. Kazasız ve belasız ulaştık. Hemen mutfakta pastayı tamamladık. Kutlamaya hazırdık artık. Mumlar, çığlıklar, kahkahalar... Bizlerinde çocuk olduğu dakikalar ve alkışlar... Çok güzel geçen bir doğumgünü partisiydi. Herkesin ellerine sağlık diyelim ve sevgilerimizi gönderelim...



Küçüğüm; yaşadığın her günün bir önceki günden daha güzel geçmesini ve her zaman o güzel gülücüklerinle hayatı yaşamanı dilerim. Daha nice nice mutlu yıllara, hep beraber...


Güllüm ve Memo; Güzel bir iş yapmışsınız. Takdirlerimi kazandınız. Başarılarınızın devamını dilerim...





Sizce bu hareketli günler devam eder mi?...

Bence eder ama siz olmadan mümkün değil...



Not: Evet, The Ogretmen dediğin gibi bana ders oldu. Bir daha arayı bu kadar uzun tutmayacağım...


Devamını okuyun...(Read more...)>>

31 Ekim 2007 Çarşamba

Özet Akışı...

Yazmadıklarım ve yazamadıklarım... Kendime söz verdim, bu hafta sonu oturup yazacağım. Özet olarak durum değerlendirmesi yaparsak, elimde neler var;
1. Parfümlü mektuplar,
2. Bir ziyaret,
3. Tom Jones eşliğinde royal icing kurabiyeler,
4. Süpriz pasta ve bir adet yeşil elma,
5. Muffin ve baklava,
6. Küçüğümün doğumgünü,
7. Bir telefon ve kurabiye...

Bir telefon: "Ayşem, kurabiyeleri al ve gel..." Emri , başım üstüne. İkim elim kanda bile olsa red etmeyeceğim bir insan. Beni cesaretlendirdi. Çağırdığında nedensiz ve sorgusuz koşa koşa gideceğim, karşısında boynum kıldan ince olacak bir kadın... Bebek kurabiyelerimizi aldık, hatta "The Ogretmen", Suzi ve Bebi'yi de peşimizden sürükledik ve gene yollara düştük. Heyecan var mı? Hem de çok...




Devamını okuyun...(Read more...)>>

22 Ekim 2007 Pazartesi

...

İçim acıyor. Ben bir anneyim. Benim bir oğlum var. Zamanı geldiğinde askere göndereceğim bir oğlum... İçimdeki acı büyüyor. "Bedel ne ise öderiz..." Bize anne ve baba olmanın bedelini kim ödeyecek? Karnımda 9 ay taşımanın bedelini? Deniz'in uykusuz gecelerinin bedelini? Ya o çocukların hayallerin bedellerini? Neyle ödenir? Ağır konuşacağım. İçimdeki çığlığı susturamıyacağım... Lanet olsun...
EFENDİLER, O BEDELİ DAHA FAZLA CAN GİTMEDEN BİRAN ÖNCE ÖDEYİN...
Şehitlerimizin mekanı cennet olsun... Ailerine ve sevdiklerine de allah sabır versin...


Devamını okuyun...(Read more...)>>

19 Ekim 2007 Cuma

Hadi Hayırlısı...

Sabaha karşı yapımı tamamlanan ve aşağıdaki resimde teşhir edilen arkadaşlar, eğer bir aksilik çıkmazsa bugün, saat:13.00'da Oktay Usta'ya gidecekler. Programda başlarına ne gelecek, başka neler olacak bilinmiyor. Ben biraz heyecanlıyım. Yanıma sizleri aldım gidiyorum. Umarım yüzünüzü kara çıkarmam.























Tijen'e özelden not: Tijen, kıyamam sana. Geceleri rahat uyu. Bazen gri hücreler, cümle kurma çabalarımı karşılıksız bırakıyorlar. Yazıları defalarca kontrol etmeme rağmen bir yerden yanlışlık çıkıyor. Düzeltene kadar da zaman geçiyor. O yüzden "Acaba hata yaptım mı?" diye size sormak istedim. Bu arada "DDD etkinlik yazın" çok güzel ve ben katılamadığım için senden ve emek veren diğer arkadaşlardan özür dilerim. Daha dikkatli olmam lazım...


Devamını okuyun...(Read more...)>>

Küçüğümden Mesaj... Elçiye Zeval Olmaz...

"Geçmiş bayramınız kutlu olsun. Annem yaptı. Ev baklavası. Halam eğer kaytarmazsa tarif size ulaşır.

Halaaaaa, hadi ama..."



Devamını okuyun...(Read more...)>>

8 Ekim 2007 Pazartesi

Fıstıklı Yumuşak Şekerleme

Pazartesi günü itibariyle bu bayram haftanızın şeker gibi tatlı ve keyifli geçmesi dileği ile...


Fıstıklı Yumuşak Şekerleme











70-75 adet şekerleme
Hazırlanma süresi: 25dk
Servis süresi: 24 saat

Gerekli malzemeler:

  • 450gr beyaz kuvertür çikolata
  • 170gr labne peynir (Pınar Labne)
  • 330gr pudra şekeri (Celal Usta)
  • 1 Poşet vanilya veya 1 tatlı kaşığı vanilya esansı
  • 1 kürdan ucu ile yeşil gıda boyası (Arzu edilirse)
  • 120gr file antepfıstığı ve iri dövülmüş antepfıstığı

Beyaz kuvertür çikolata ben mari (Su dolu kabın içine, içi çikolata dolu daha küçük bir kap yerleştirilir ve ocak üzerinde kaynamaya bırakılır. Altta kaynayan suyun buharı ile diğer kaptaki çikolata eritilir.) usulu eritilir. Diğer tarafta mikserde peynir ve pudra şekeri koyu kıvamlı olacak şekilde çırpılır. Vanilya, gıda boyası ve çikolata ilave edilir. En son antepfıstığı konur ve bir kabın içine yaklaşık 1 parmak kalınlığında yayılır. Buzdolabında 1 saat bekletilir. İyice soğuduktan sonra arzu edilen şekil verilir. Afiyet olsun.



Peçete'den Notlar:


  1. Şeker oranını arzu ettiğiniz şekilde değiştirebilirsiniz.
  2. Şekil verildikten sonra hindiztan cevizi, fıstık veya arzu ettiğiniz süsleme ile etrafını kaplayabilirsiniz.


Devamını okuyun...(Read more...)>>

5 Ekim 2007 Cuma

Gecikme için Bilgilendirme:

Gelecek tarif olan ve sanırım buram buram reklam kokan "Kitchen Aid ile Vişneli Muffin" yapıldı fakat bir türlü teknik olarak içimize sinecek şekilde fotoğraflanamadığı için aslında yayınlamakta geç kaldığım ve sabrınızı test ettiğim "Fıstıklı Yumuşak Şekerleme" tarifi ancak hafta sonu yayında olacaktır. Anlayışınıza teşekkür ederim. (Cümlede bir bozukluk mu var? Ben çıkarmadım!!!)
Not: Sezer Hanım'a ve Nurten Ulusoy Hanım'a tarife göstermiş ilgi için çok teşekkür ederim. Kendilerinden açık mektup adreslerini email ile bana göndermelerini rica ederim.


Devamını okuyun...(Read more...)>>

1 Ekim 2007 Pazartesi

Bir Varmış, Daha İki Olmamış...

Bir yıl gibi bir zaman süresi hızla nasıl geçer anlayabilmiş değilim. Daha dündü hastane odasında annesinin kucağında... Şimdi ise çılgınlar gibi yürümeye çalışıyor, neşeli çığlıklar atıyor. Kalabalıkta şaşkındı ama tanıdık yüzler onu çok keyiflendirdi. Pasta kesilirken anlamadı ama grup resmi çekilirken omuzlarda alkış tutuyordu. Ben uzaktan çok keyif aldım. Anne telaşlı, Baba aşık, Dedeler eğlenceli, Babaanne ve Anneanne gururlu... İyi ki doğdun Deniz'ciğim, her zaman sevdiklerinle beraber olman dileği ile...


Devamını okuyun...(Read more...)>>

25 Eylül 2007 Salı

Bir Maceraydı Yolculuğun...

Bir mucizeyi yaşamak ve yaşananları dışardan gözlemek. Bana hayatın anlamını bir kez daha anlatan kareler. Hani başucu notları tarzında olanlardan...20.09.2007 tarihinde yaşananlardan;


Saat:08.29. Hastane odasındayız. Beklenen an geldi. Doktor "Heyecan yaparsın, genel anestezi ile sezeryan yapalım." dediğinden beri Özlem'de önlemez bir belirsizlik duygusu vardı. Onun bu ruh hali hissedilmeyecek gibi değildi. Aileler yanımızda., Özlem tek başına kalmak isiyor. Tolga, iki elinde iki telefon hep konuşuyor, hep konuşuyor... Burak ise sırasını bekliyor. Hemşire geliyor, son kontroller, kan testleri, sorular, sorular... Sanırım Özlem bir an önce doğurmak istiyor. Saat: 09.04. Herşey yolunda. Artık Burak'ın dünya ile tanışma zamanı geldi. Önlük giyildi, bone takıldı. Yüzlerde oturtmaya çalışan gülümsemeler... Aslında yüreklerde fırtınalar kopuyor. Sevgiliye bir bakış, dokunuş: "Ha gayret Ballım, az kaldı. İyi misin?" Kelimeler birer saniye havada asılı kalıyor. Yanağım ıslak, hayırdır? Ağlıyor muyum yoksa?!... Saat: 09.28. Burak kuvez içinde doğumhanenin kapısında. Herkes çok heyecanlı. Adeta görmek için üst üsteyiz. Ben şimdilik sıramı beklemekteyim. Acaba Özlem ne durumda? Daha çıkmasına varmış. Biz bebek odasına çıkalım o zaman. Saat:09.34. Banyo zamanı. 9 aydır beklediği yerin üstünde kalanlarından arındırılıyor. Pembe, sağlıklı ve yakışıklı bir bebek çıkıyor altından. Bakalım ne zaman yüzünü görebileceğim? Kalp atışlarım dışardan duyuluyor mudur? Tartılıyor, hala yüzünü göremedim. Camın arkasından hemşirenin "3.150kg" lafını dudak okuyarak çözüyorum. "Boy:50cm". En sonunda yüzünü gördüm. Hafif uyukluyoruz. Sanırım narkozun etkisi. Topuğundan kan alınıyor. bu durumdan pek memnun kalmadık. Uyku halinden yaygara haline döndük. Biraz uzaklaştım, heyecanı dizginlemek için. Koridorda yürüdüm. Döndüm ve havadaki saf sevgi halini gördüm. Baba ciddi, resim kaçırmamaya çalışıyor. Herkes ufak çığlıklarla kime benziyor soruları soruyor. Çok keyifli... Parmaklar Rafet, yüz Tolga... Komşular da sevinci paylaşıyorlar, onlar bu anları daha önceden yaşamışlar. Kıdemli olarak "Hayırlı olsun." deniyor. Aklım Özlem'de. Aşağıya inmek lazım. Camın perdesi kapanıyor. Şimdi sıra annede. Tekrar doğumhanedeyiz. Saat:10.13. Dikişler kapatılmış, narkozdan uyanmış. Biraz toparlanması için zaman veriliyor. Tolga onun yanında. Ben de orda olmak istiyorum. Hademe bu isteğimi gülümseyerek karşılıyor. "İyi mi?" sorusu ağszından düşmeyen bir soru... Tolga "Muhteşem, herşey yolunda" diyor. Burak'ın resmini gösteriyoruz. Çok heyecanlı ve yorgun... Odaya çıkıyoruz. Keyifli ve çok rahat. Dikiş yerleri acıyor ama yoluna girecek biliyor. Biraz sohbet ediyoruz. Hemşireler geliyor, kontroller yapılıyor. Yüzlerde sabahki gerginlik ve o kendini sağlam tutmadan dolayı oluşan soğukkanlılık yerini pamuk şeker tarzına bırakmış. Telefonlar çalıyor. Tolga operatör işine geri dönüyor. Ve Burak bekleniyor. Saat: 10.36. Dünyanın durduğu an... Hayatımda her zaman tanık olmak istediğim ve her seferinde ilkmiş duygusunu yaşayacağım an... Anne ile bebeğin ilk bakışmaları... Hiç kimsenin bu kadar saf, güzel ve muhtaç bakabileceğini zannetmiyorum. İkisi de birbirlerinin tamamlayan parçaları. 9 aylık içiçe olan beraberliğin dış dünyaya taşınması... Birileri birşeyler söylüyor ama ben duymuyorum. Hiçbir anı kaçırmamalıyım. Defalarca deklanşöre basıyorum. Sadece anı ölümsüzleştirmek istiyorum...Burak acıkmış, içgüdüsel olarak emme hareketi yapıyor. Biraz yardım ile başarıyor. Sanırım işin zor kısmını kolaylıkla atlattık. Emmek zor iştir. Hem anne için hem de bebek için yorucudur. Uyku geliyor. Birazcık annenin sıcaklığında dinleniyor. İkisinin yüzünde inanmamanın getirdiği şaşkınlık ve mutluluk. Aslında hamilelik haline o kadar çabuk alışıyoruz ki, doğduğunda inanmakta zorluk çekiyoruz. Ben uzunca bir süre hamile hamile dolaşacağım diye düşünmüştüm.Özlem'in dinlenmesi lazım ama Burak'tan ayrılmak istemiyor. Biraz Tolga alıyor. "İşte benim oğlum" edası ile odada geziyor. Bir süre sonra gene uyanıp aranmaya başlanıyor. Hemen annenin yanında yeri hazır. Bu sefer el eleler... O minik el, annesinin parmağını hapsediyor. Gitmesine izin vermez şekilde. Özlem küçüçük eli seviyor, seviyor... Benim artık gitme vaktim geldi. Herşey yolunda... Yorgun ama keyifli bedenler ve ruh halleri eşliğinde yollara düşüyorum yeniden...


Sevgili Burak; seni çok bekledik, daha sen yokken ortada hep senden konuştuk. Ne iyi yaptın da geldin! Nefesimize nefes, hayatımıza renk kattın. Umarım hep beraber daha çok mutlu ve sağlıklı anlar paylaşacağız...Seni çok seven kardeş ailen,

Ayşem, Deniz ve Batuhan Öztaş


Peçete'den Notlar: Biraz önce farkettim ki 100.yazıya ulaşmışız. Burak'ın doğum haberinin yazısı, rakamsal olarak bu duruma denk düşmesi benim için çok güzel bir hediye oldu. Yeni başlangıçlar ile daha güzel haberlerin olduğu yazıların bu parmaklardan sizlere ulaşması en büyük isteğimdir. Bana ayırmış olduğunuz zaman için sizlere çok teşekkür ederim. Sevgilerimle...



Devamını okuyun...(Read more...)>>

21 Eylül 2007 Cuma

Bir Maceranın Adı: Burak...

Pınar'da yapmak istedim ama normal doğum olduğu için yapamadım. Özlem'de sezeryan olduğu için o kısım hariç herşeyin içindeydim ve belgeledim. Şimdi tekrar onun yanına gidiyoruz. Anne ve baba ile konuşup izin alacağız. Eğer herşey yolunda giderse Burak burda bizlerle beraber olacak...


Devamını okuyun...(Read more...)>>