İki doğumgünü kutlandı mı yoksa herşey kocaman bir rüya mıydı gerçekten bilmiyorum. Sadece, bir hafta boyunca evin içinde ordan oraya “Speedy Gonzales” havasında sekerek ve aynı zamanda uçarak yaptığımız aile boyu koşturmaları hatırlıyorum. İsterseniz en başından alalım olayları;
13 haziran 2007 Dino’nun doğumgünü ile başladı herşey. Neler olduğunu

anlatmayacağım; o geceden aklımda kalan tek şey Dino’nun; “Sen de 35’ine basacaksın Ağustos’ta!!!” lafı oldu. Bu sözlerin hemen akabininde kendisini Kore’ye uğurladık ve Marmaris’ten gelen Anne, Baba ve Köpek olan

Goldy’e “Hoşgeldiniz” dedik. Dedik diyorum çünkü sebebini anlamadığım bir şekilde bu aralar Bebi ile kanki(!) şeklinde geziyoruz. Allah ayırmasın duaları ile dip dibeyiz...
Goldy ile birbirlerini biraz kokladıktan sonra farklı cinsler olduklarına karar veren bizimki anneanne ve dedeye bir koşu koşuverdi demek isterdim amma velakin sürünerek kucaklarına gitti. Onlar aşk yaşarken ben bir taraftan 19’unda olan fakat Dino’nun olmamasından dolayı 23’üne sarkan doğumgünü menüsünü oluşturmaya çalışıyordum. Hemen itiraf ediyorum ilk doğumgünü

organizasyonu öyle yabana atılacak cinsten değilmiş. Ne yapmalı diye ciddi ciddi kafa patlatılıyor ve bulunan hiçbirşeyden memnun kalınmıyor ve nedense 250 kişilik düğün organizasyonu gibi yemek menüsü çıkarılıyor. Neyse ki Güllü, Tütü ve taa uzaklardan Bay Dino tempolu bir şekilde “Sakin , sakin, sakin...” sesleri eşliğinde menüyü oluşturduk annemle. Bu arada pasta konusunda sevgili
Esra’dan yardım alıyordum ki aramızdaki iletişim kopukluğu oldu. O kopukluk içinde ben Esra’ya ulaşmaya çalışırken Tütü bir öneri

getirdi. Bir resim gösterdi; “Neden bu şekilde yapmıyorsun?” dedi. O anda beynimde gri hücreler horon tepti diyebilirim. Herşey yerine oturdu. Perşembe günüden hazırlıklara başladık. Tatlılar ve tuzlular... Cuma günü tam bir felaketti.Süt kremam 3 defa kesildi.
The Öğretmen'den (Aslında oldukça tanıdık bir isim ama yeni karakter tadında lanse edilecek kendileri) alınan tavsiye uygulamaya konuldu ve başarılı olundu. Bu arada o kremanın neden kesildiğini de Sevgili
Burcu’dan öğrendim. Kekler bir kabardı, bir indi. Bu kararsızlığın sebebini bilemedim, bilemiyorum ve bilemiyeceğim... Kendileri bilir şeklinde olaya yaklaştığımda istediğim standartta kekler elde etmeyi başardım. Krema ile buluştular ve buzdolabında ertesi güne süslenmek üzere sıralarını beklediler. Bu arada minik, pişmeyen cheesecake’ler yapıldı. Akşam

pastanın süslemeleri tamamlandı. Ve Cumartesi;
Sabahtan itibaren evde yoğun bir tempo vardı. Bu arada Sevgili Saniş Anne de bu gruba katıldı. Bebi tam anlamıyla çoşmuştu. Ev kalabalık,gürültülü ve bir de köpek. Daha ne isteyebilir ki?!!! Baba mutfakta su böreklerini küçük parçalar halinde bölerken Kore’den dönmüş olan Dino bu seferde alışverişe g

iderek çok ülvi bir göreve imza attı. İşin ilginç tarafı bütün bu hazırlıklar sırasında Goldy salonun ortasında resimdeki şekilde uyudu. Masamız hazırdı. Sırada fotoğraf aşaması vardı. Açıkçası ben çekmeyi sevdiğim için benim Bebi ile ilgili çok az resmim vardır. Bu sefer azmettim, makinayı Ağabey’e vererek bu kör talihi yenecek ve oğlumla aynı karede yer alabilecektim. Peki Bebi bunu istiyor muydu??? Hayır, o meme istiyordu. Doğru odaya gittik ve odadan uzunca bir süre çıkamadık. Herhalde tamam dedik ve salona geldik. Aradan 15 dakika geçti geçmedi 2. Meme krizi... Ben

bunu daha önce yaşamıştım şeklinde gene odanın yolunu tuttuk. Şimdi merak edenler açıklıyorum; O ODADA NELER OLUYOR:

Efendim Bebi o odanın kapısından girince hali ve tavrı değişiyor, yarım yamalak meme emiliyor ve benle boğuşmak istiyor. Bu aşamalar atladıktan sonra anlaşılıyor ki kendisinin uykusu gelmiş ama uykuya geçemediği için böyle yapıyormuş. Anne de salak yaaa; 2 saatlik öğlen uykusunun oğluna yeteceğine karar vermiiiişşşş. Oysa bizim ufaklık daha uyumak istermiiişşş... Ve adam uyudu, hem de fosur fosur...
Belli bir süre sonra gece uykusu ile birbirine karışmasın diye uyandırmak üzere şimdilik yanından ayrılarak mutfağın yolunu tuttum. Doğumgünü pastamızı hazırlamanın zamanı gelmişti. Pastalar buzdolabından çıkarıldı. Standına yerleştirilir. Süsleri eklendi, mumlar

tamamlandı. Ve salona taşındı. Biraz yüzlerde şaşkınlık ifadesi vardı ama bir süre sonra o şaşkınlığın yerini gülümseme ve “Aaa çok güzel olmuş!!” cümleleri alınca inanılmaz mutlu oldum. Günün kahramanı ise hafif uykulu halde bu sevince ortak oldu. Bu arada

benim Küçüğüm ise mutlu mutlu “İyi ki doğdun Batuyan!” şeklinde çığlıklar atıyordu. İşte bu sahne yüzünden hayatı o anda dondurmak ve sonsuza kadar o anda yaşamak isterdim. O sırada duyduğunuz ve hissettiğiniz tek şey sevgi, başka hiçbir duygu yok. Sadece sevgiyi, hem de o kadar güçlü ve saf bir sevgiyi vucudunuzun her hücresi,ruhunuz ve benliğiniz hissediyorsunuz ki... Mumlar üfledi ve herkes birer tane istediği yerden istediği şekilde olanı tabağına aldı. Kesme derdi olmadan, “Aman, bana ince dilim... Ben sade alayım...” vb. cümlelerini duymadan, bıçak ve bıçak stresi yaşam

adan da olayı çözmüştük. Teşekkürler Tütü...
İlerleyen saatlerde o yoğun temponun sonucu olarak karnımız tok bir şekilde Bebi’de dahil olmak üzere hepimiz bir köşeye yığıldık.Bu arada hazırlamış olduğumuz ufak "Hatıra Kubişleri", Bebi'nin minik ellerinde sahiplerine ulaştırıldı. Açıkcası aslında keyifli ve sakin bir doğumgünü yaşandı. Gün bitiminde hepimiz gülümsüyorduk...