28 Ağustos 2008 Perşembe

İsimsiz...

"İsimsiz" şeklinde mesajlar gelir. Kimi seçilmiş, özenli kelimelerle sizi keyiflendiren cümleler kurar, kimi de kaşlarınız arasındaki kırışıklıkları arttırmak istercesine hangi sınıfa konacağı belirsiz cümleler... Her "İsimsiz" mesajda isterim ki bir isim olsun. Ama adı üstünde "İsimsiz".

Peki neden "İsimsiz"? Teknik kısımlar değil beni düşündüren. Sanırım "Cesaret" adını koymamız gereken... Yaklaşık 5 dakika önce bir mesaj geldi keyifsiz bir şekilde ekrana bakarken. Eski bir yazıya, yeni bir yorum...
İsimsiz "bir kahve içimlik..." gönderinize yeni bir yorum yaptı:
"kayboldum çünkü kaybolmak istedim.... yok olmak ya da onun gibi bir şey....mutlu gününde yanında olmayışım ayrı , uzun hikaye. ben de seni çok ama çok özledim... sen sanıyormusun ki ben özlemedim bir içimlik kahveni. gelsem girsem hayatına şimdi kabul edermisin beni? bugün de dün gibi? ben aynı ben , hala senin deli arkadaşın ... sen de aynı sen misin ? "
Tam 5 yıl sonra gelen bir yorum ve arkasından çalan telefon. Tam 5 yıl... İnanmak ve inanmamak arasında küçücük ama çok küçücük bir nokta var. Ben o noktada durdum, baktım.
Dönmesini beklemişim farkında olmadan. Sadece dönmesini...

Feyzal; kahven hazır. Bu sefer büyük bardakta hazırladım... Çok içimlik...


Devamını okuyun...(Read more...)>>

25 Ağustos 2008 Pazartesi

O Adam...

O adam ki; ilişkinin 2.gününde ayrılmak isteyen. O adam ki; beraberliğin 6.ayında, evlenmeye 2 ay kala " Ben sana artık aşık değilim, seni seviyorum. Önemli olan da bu" diyerek kadını gözyaşlarına boğan. O adam ki; pırlantanın veya değerli herhangi bir takının ölü yatırım olduğu surata şak diye vuran. O adam ki; kadının sinirlendiğini bile bile 5,5 yıldır dolapların kapılarını açık bırakıp, çekmeceleri kapatmayan. O adam ki; kadın onun için giyinip süslendiğinde " sen zaten güzelsin, neden bunu sana söyliyim ki?!" diyebilen...

O adam ki; doğumgünü sabahı gönderdiği mail ile kadını ağlatan:


"Sanki bizim için yazmış üstat… Doğum günün kutlu olsun;


Evlilik, inanmadığım halde içerisinde 17 seneyi bitirdiğim bir kurum benim için. 17 senede (abartmıyorum) 40 çift arkadaşımın son verdiği kurum ayni zamanda da... Evliliğimin bu kadar uzun sürmesinin gizi belki de kuruma inanmamaktan geçiyor. Evliliği toplumun dayattığı şekilde yasamamaktan... Nedir bu dayatmalar?Erkeğin muhakkak kadından yasça büyük olması, eğitim seviyesinin erkeğin lehine ya da en azından eşit olması bunların sadece ikisi...

Olmaz, yürümez diyor toplum... Erkek yasça büyük olmalı ki, kadına 'hot' dediğinde oturmalı kadın...

Yâda yumuşatıyorlar;-Efendim kadın erkekten önce çöktüğü için (hani doğum falan) küçük olmalıymış yaşı...

Eğitimde de böyle... Kadının çok okumuşu bilmiş olurmuş, evde kalmakmış layıkı...

EŞİM BENDEN 2 YAS BÜYÜK; ne 'hot' dememe gerek kaldı 17 senede, ne de benden önce çöktü...

Yıllar içinde ben yaşlandıkça o gençleşti,-'Ooo Can bey kapmışınız çıtırı' esprilerine muhatap dahi oldum.

EŞİM 3 ÜNİVERSİTE BİTİRDİ; ben bi taneyi 9 senede bitirdim..Ne o bana bilmişlik tasladı, ne ben ona ezik baktım...

Kulağa gelen müzik tekse de, onu oluşturan notalar farklıdır der Halil Cibran...Bunu unutmadık biz.

Ben konuşurken o dinledi, ben dinlerken o konuştu 17 sene.

O öfkeliyken ben, ben öfkeliyken o 'haklisin bitanem...' dedik,Öfke bitip fırtına durulduğunda 'ama bi de böyle düşün' de dedik fikrimizi savunurken.

Farklı insanlar olarak görmedik birbirimizi, ayni amaç için savaşan neferlerdik bu hayatta...

Asla bilmedik ne kadar para kazandığımızı, ortak cüzdanımızdan gerektiği kadar aldık..

Ne kadar çalarsa çalsın masanın üstünde telefon, kim bu saatte arayan karşı cins diye sorgulamadık da ama...Sevginin en büyük dostuydu bizim için 'güven'... Ve güvenin ardına saklanmış bir 'saygı' vardı daima...

Ne kavgalar, ne badireler atlattık 17 senede...Eee ülkeler neler gördü, biz çekirdek aile mi sütliman yaşayacaktık...

Bir gün öyle bir girdik ki birbirimize, ben ilk kez odamın dışında yattım bi gece, misafir odasında... Gece yarısı kapı açıldı esim;-'Ne yapıyorsun burada?' diye sordu kapının eşiğinden, 'Uyuyorum' dedim buz gibi bi sesle... Gitti, gelmesi 1 dakikasını almıştı elinde yastıkla... 'Kay yana' dedi daracık yatakta. 'Ne yapıyorsun?' dediğimde 'Benim yerim senin yanın, sen gelmezsen ben gelirim' dedi...

Anladım ki o gece, en uzun kavgamız yat saatine kadar sürecek...

Ve bence doğrusu da bu...

Özen gösterdik o günden sonra, evin her yerinde kavga ettik, yatak odamız hariç.

Kırsak da zaman zaman kalplerimizi, asla kin tutmadık birbirimize...

Toplum kurallarıyla oynasaydık bu oyunu belki de 41 inci çift ol acaktık o listede...

Ama oyunun kurallarını biz koyduk... Ne de olsa bizim oyunumuzdu oynanan...

Evlilik; hesapsız içine dalınması gereken bir oyun bence... Topluma kulaklarını tıkayarak hem de... Ne benim, ne de bizim sözlerimizle...Sadece gönlünüzden geçtiğince...

Dediği gibi Ataol Behramoğlu'nun;

'...Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına. Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır. Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana... "

O adam ki; kadına şimdiye kadar aldığı en güzel ve en özel hediyeyi veren...


Devamını okuyun...(Read more...)>>

21 Ağustos 2008 Perşembe

Yazıyorum...

Blogspot camiasında birşeyler oluyor. Biraz keyifsizlik var sanki. Tatil ve sıcak diyoruz. Sanki yeni birşeyler arıyoruz. Farklı birşeyler beklentisi de olabilir. Birşeyler olmalı. Bomba etkisi yapmalı. Yazı yazmalı ve duygular dile gelmeli. Bir dakika, anlatacaklarım bunlar değildi... Baştan alalım...
Şimdi klavye önümde, harfler yanyana gelecek ve kelimeler olacak, cümleler kurulacak. Biri bana sabah sabah lazer toner etkisi yaptı. Uzun zamandır bu kadar keyifli olmamıştım. İşin ilginç tarafı aslında hafif bir panik halim de var. Şu anda bu kelimeler yerine mutfakta kalıp denemeleri yapmam lazım. Bu haftasonu Tüyap'ta ZÜCHEX 19. Uluslararası Züccaciye ve Hediyelik Eşya Fuarı var. Yarından itibaren 3 günlük bir bir aktivite olacak. Yerli Silikon Üreticisi SOFTBOWL 7.Hol 727 no'lu standında tarifler deneyecek ve sunumlar yapacağız. Sufle, tiramusu, marsmallow, bonbon trüfler, fondanlı muffinler, ekmekler sadece birkaç örnek... 22 Ağustos Cuma günü Yeşil Elma, Oktay Usta ile beraber, haftasonu ise "Pasta Atölyesi" olarak çeşitli tarifler yapacağız. Benim şu dakikalar itibariyle bu tarifleri gidip denemem lazım. Ama ben yazmak istiyorum. İşten kaçıyor muyum nedir???

Bu arada "Pasta Atölyesi" Programı her pazar Tv8 ekranlarında saat 15:00'de yayınlanmaya devam ediyor. Keyifli bir çalışmaydı. Program ile ilgili anlatılacak çok şey var. Ben bir taraftan yazısını hazırlıyorum, bir taraftan da fotoğrafları toparlıyorum. Yazısı Didim'de, fotoğraflar ise Marmaris'te. Orda ne yapıyorlar derseniz, hiçbir fikrim yok. Sanırım gelmek istemediler. Ama siz yazı gelene kadar tarif veya uygulamalar ile ilgili sormak istediğiniz birşey olursa veya görüş ve değerlendirmeniz için pastaatolyesi@tv8.com.tr adresine mail atabilirsiniz.
Özlemişim yazmayı...
Daha derin konulara girmek lazım...


Devamını okuyun...(Read more...)>>

20 Ağustos 2008 Çarşamba

Durum: Bölüm 2. Döndüm, Devrettim, Bitti...

Bu yazıyı bir çok kere yazdım. Gerek aklımdan gerekse kağıtlara... Yaşananlardan bahsettim. Sonra sildim. Belki de en kısa olan en güzelidir dedim. Her anında yanımızda oldunuz, süprizlerinizle sevindirdiniz. Teşekkür ederiz. Sanırım bir de "Sürç-i lisan ettiysek affola" demek lazım...
İC, Nurdan, Deniz, Adnan Abi, Nihal Hoca, Tütü, Sezer,
Dilek, Burcu, Işıl...
Zinnur,Münevver Anne, Gülriz, Müge Huner, Adaş Huner, Selen, Çalışan anne Esra, Ajan Yasemin, Yasemin, Nesli, Tijen, Eda Suner, Fidan, Esra Kars, Günebakan Hülya, Lale, Ulviye, Berna, Burcu, Ufuk, Hilal, Zuhal, Karamela Birsen, Pasta cafe Özlem, Pastacı Kız Özlem, Yelda, Burçin, Miss Çilek İpek, Devletşah, PastaLila, Klubem Pınar, Punto Akın Amca, Selservis Selda, Figen, Ebru, Damaktadı Gül, Yunkabu, Kuzey Bebek Aynur, Aklımdakiler Filiz, Biyo, Çakıl Ayşe, Fidaneli, Esra, Oyosh, Figen, Burçi, Nuket, Rapu, Berrak, Halit, Demet, Tarçın, Merve, Zerrin, Feride, Gönül, Aylin,, Didem, Zümrüt, Suzi, Nazan, Lama, Ferhanca Ferhan, ...
Ankara Bake Shop Hafize, İzmir Bake Shop Bahar,...
Celal Usta, Fevzi Usta ve Haluk Bey,...
Derya Baykal ve tüm ekibine...
Oktay Usta, Filiz, Anne Filiz, Gülsüm, Gülşah, Büyük Murat, Küçük Murat, Sesçi Ali, Yönetmenim, Ablam ve Tüm Yeşil Elma Ekibi...
Elimden geldiği kadar isimleri unutmadan yazmaya çalıştım. Bütün öğrencilerimize, kapımızdan güleryüzle giren ve bizi mutlu eden, keyiflendiren herkese teşekür ederim.
Benim kanatlarımı takma vaktim geldi... Kanatlar nereye mi götürecek?
Kimbilir?...








Devamını okuyun...(Read more...)>>